17 Ekim 2008 Cuma

Kur'an'ın Işığında Zulmün Tahlili

Bismillahirrahmanirrahim

"Eğer Allah insanları zulümlerinden dolayı ele alsaydı (yer) üzerinde bir tek canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar ertelemektedir. Ecelleri geldiğinde artık ne bir saat geri bırakılırlar ne de öne alınırlar." (Nahl, 16/61)

"Yüzler her zaman diri olan ve her zaman koruyup gözeten (Allah)'a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen ise kaybetmiştir." (Taha, 20/111)

"Zulmedenler, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi!" (Bakara, 2/165)

"Onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında kötülükten sakındıranları kurtardık; zulmedenleri de yoldan çıkmalarına karşılık çok çetin bir azap ile yakaladık." (Araf, 7/165)

"İnsanları kendilerine azabın geleceği günle korkut. Öyle ki zulmedenler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, çağrına icabet edelim ve peygamberlere uyalım" derler. "Daha önce sizin için bir zeval (yokluk) olmadığına dair yemin etmemiş miydiniz?" (İbrahim, 14/44)

"(Zulkarneyn) dedi ki: Kim zulmederse ona azap edeceğiz. Sonra Rabbine döndürülür O da onu görülmemiş azapla azaplandırır." (Kehf, 18/87)

"Yol ancak insanlara zulmedenlerin ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlerin aleyhlerinedir. Onlar için acıklı bir azap vardır." (Şura, 42/42)

"Sizden kim zulmederse ona büyük bir azap tattırırız." (Furkan, 25/19)

"Muhakkak ki, o zulmedenlerin (geçmişteki) arkadaşlarının payları gibi (azaptan) payları vardır. Şu halde acele etmesinler." (Zariyat, 51/59)

"Hayır, zulmedenler bilgisizce arzularına uydular." (Rum, 30/29)

"Zulmedenler azabı gördüklerinde, artık onlardan ne azap hafifletilir ne de kendilerine bir süre tanınır." (Nahl, 16/85)

"Yahudilerin zulümlerinden ve çok kimseyi Allah'ın yolundan alıkoymalarından dolayı kendilerine daha önce helal kılınmış temiz nimetleri onlara yasakladık." (Nisa, 4/160)

"İnkar eden ve zulmedenler var ya, Allah onları ne bağışlar ne de bir yola iletir." (Nisa, 4/168)

"Onlar zulmederlerken azap kendilerini yakaladı." (Nahl, 16/113)

"Zulmedenler hangi dönüş yerine döneceklerini yakında bilecekler." (Şuara, 26/227)

"Zulmeden her bir can, yeryüzünde olanların tümüne sahip olsaydı bunu fidye olarak verirdi. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını açığa vururlar. Aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbir haksızlığa uğratılmazlar." (Yunus, 10/54)

"Yeryüzünde olanların tümü ve bir o kadarı daha zulmedenlerin olsaydı, kıyamet günü, o kötü azaptan (kurtulmak için) feda ederlerdi. (Çünkü) Allah'tan, hiç hesap etmedikleri şeyler karşılarına çıkmıştır." (Zümer, 39/47)

"Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa artık onların aleyhlerine bir yol yoktur." (Şura, 42/41)

"Allah alemler için zulüm istemez." (Ali İmran, 3/108)

"Allah kullar için zulüm istemez." (Mü'min, 40/31)

"Rabbin kullara zulmedici değildir." (Fussilet, 41/46)

"Aranızdan yalnızca zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah, cezası çok çetin olandır." (Enfal, 8/25)

"İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar; işte güven onlaradır ve doğru yolda olanlar da onlardır." (Enam, 6/82)

Zulüm insanlık tarihinin başlamasıyla birlikte başlayan bir sorundur. Kur'an-ı Kerim'de yer alan bilgilerden anladığımıza göre ilk zulüm uygulaması da kıskançlıkla başlamıştır. Hz. Adem'in iki oğlundan birinin kurbanının kabul edilip diğerininkinin kabul edilmemesi üzerine kurbanı kabul edilmeyen diğerini kıskanmış ve onu öldürmüştür. O günden buyana insanlar arasında zulüm ve haksızlıklar da devam edip durmaktadır.

Zulmedenlerden bazıları ahiret inancına sahip oldukları halde nefislerine yenilerek başkalarına haksızlık ve zulüm edebilmektedirler. Çoğunluğu ise sadece dünyadaki cezayı düşünmekte, dünyadaki cezadan kurtulabildikleri takdirde ölümden sonra herhangi bir cezayla karşılaşmayacaklarını sanmakta bu yüzden zulüm yönünden kendilerini rahat hissetmektedirler. Bundan dolayıdır ki dünya sultasında davulu da tokmağı da ellerinde tutanlar zulümde kendilerini daha rahat hissedebilmektedirler. Oysa böyle düşünenler yanılmaktadırlar. Çünkü bu kadar mükemmel bir düzen içinde yaratılan kainatın mutlaka bir sahibi vardır. O sahip insanların yaptıklarından habersiz değildir ve hiçbir şeyi karşılıksız bırakmayacaktır. Eski Yugoslavya diktatörü Tito'nun son günlerinde söylediği bazı sözler bu açıdan oldukça manidardır. Tito öleceğini anladığı günlerde şu sözleri sarf ediyor: "Yoldaş! Ben ölüyorum artık...Ölümün ne derece korkunç bir şey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün, ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş...İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç bir şey anlıyor musunuz? Yoldaşlarım! Sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum. Ben öldükten sonra toprak olacaksam, diriliş, ceza ve mükâfat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana! Yoldaşlarımın kalplerine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım yahut alkışlanacakmışım, neye yarar? Ben mahvolduktan sonra beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor. İtiraf etmek zorundayım: Ben Allah'a, Peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün şu kâinatın bir yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır... Mazlumca gidenlerle zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Haklarını almadan cezalarını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz insana yaptığımız eza ve zulümler şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette... Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı...Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı... Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi. Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inançtayım yoldaşlarım, sizler ne derseniz deyin." Bunları ömrünün elli yılını komünist olarak geçiren ve sonra İslam'ı seçen Salih Gökkaya aktarıyor. Bu sözleri kendisinin Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı'nın başkanı sıfatıyla Tito'yu ziyaret ettiği sırada duyduğunu söylüyor.

Aslında Tito'nun bu sözleriyle ortaya koyduğu duyguları ölüm anlarında bütün zalimlerin hissettiklerini sanıyoruz. Firavun da ölüm anında: "İsrailoğullarının kendisine iman ettiğinden başka ilah olmadığına iman ettim ve ben de Müslümanlardanım" dememiş miydi? (Bkz. Yunus, 10/90)

Arapça'da zulüm ile karanlık anlamındaki zalam kelimesi aynı kökten gelir. Yani zulüm karanlığı temsil eder. Zulüm dönemleri de genellikle karanlık dönemlerdir.

Zulüm ve haksızlığın çok fena bir şey olması sebebiyle Kur'an-ı Kerim'de zulüm hakkında pek çok ayeti kerime bulunmaktadır. Yukarıda verdiklerimiz bunların sadece az bir kısmını oluşturmaktadır.

Zulmedenler çoğu zaman zulümlerine kılıf da uydurmaktadırlar. Ne yazık ki son dönemde teknolojinin geliştirilmesine paralel olarak zulme uydurulan kılıfların çeşitleri de artırılmıştır. Bu yüzden insanlar yanıltılmakta, onların yapılan zulümlere yerinde uygulamalar olarak bakmaları sağlanmaktadır. Bu ise haksızlığın ikiye katlanmasına sebep olmaktadır. Çünkü mazlum hem fiilen haksızlığa uğramakta, hem de maruz kaldığı uygulamalar haklı kendisi ise haksız konumuna sokulmaktadır. Bu manipülasyonda sorumsuz medyadan da sonuna kadar istifade edilmektedir.

Zulmü benimsemek ona ortak olmaktır. Bundan dolayı yukarıda sözünü ettiğimiz manipülasyona karşı çok dikkatli olmak gerekir. Aksi takdirde insan yanılarak normalde reddedilmesi gereken birtakım uygulamaları benimseyerek zulme ortak olabilir.

Ayrıca zulüm karşısında hakkını arayanları kınamak da yanlıştır. Çünkü Yüce Allah yukarıda da verdiğimiz ayeti kerimesinde: "Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa artık onların aleyhlerine bir yol yoktur" diye buyuruyor. Hatta bunun da ötesinde haklarını arayanların yanında yer almak, zulüm karşısında sessiz kalmamak gerekir. Çünkü hepimizin de bildiği üzere Resulullah (s.a.s.) haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu bildirmiştir.

Hiç yorum yok: